İndeks
 Ana Sayfa
 Editör'ün Notu
 Temel Bilgiler
 Akıllı Moleküller
 Genlerin Dünyası
 Hücre
 Deniz Biyolojisi
 Bitkilerin Dilinden
 Vahşi Çiçekler
 Mikrobiyoloji
 Virüsler
 Biyokimya-I
 Biyokimya-II
 Ekoloji
 İlginç Canlılar
 Kainatın Dengeleri
 Sözlük
 Sözlük (Geniş Kapsamlı - ENG)
 Duvar Kağıtları
 Faydalı Linkler
 E-Posta
Evrime Dair
 Önsöz
 İlkel Çorbada Neler Var?
 Fosillerin Görüşleri
 Evrimin Mutasyon Çıkmazı-1
 Evrimin Mutasyon Çıkmazı-2
 Evrimin Mutasyon Çıkmazı-3
 Kompleks Sistemler-1
 Kompleks Sistemler-2
 Bir Yanılgı Olarak Evrim-1
 Bir Yanılgı Olarak Evrim-2
 Sonuç
Kuantum Dünyası
 Kuantum Fiziği ve Determinizm-1
 Kuantum Fiziği ve Determinizm-2
 Kuantum Fiziği ve Determinizm-3
 Kuantum Fiziği ve Determinizm-4
 Kuantum Fiziği ve Determinizm-5
 Geçmişten Günümüze Kuantum-1
 Geçmişten Günümüze Kuantum-2

İstanbul

Site Grafikleri
1024 x 768 Ekran Çözünürlüğünde En İyi Şekilde Görünür.

KUANTUM DEVRİMİ VE DETERMİNİZM (5)




 Sebep ve sonuçlardan yola çıkarak evrende cisimler arasında var olduğu düşünülen kuvvetlerin gerçekten var olup olmadığını anlamak için son tahlilde akıl yürütmeye ihtiyacımız vardır.

 Kuşkuculuk bize bu kuvvetleri ispat etmenin yolu olmadığını söyler. Bununla beraber kuvvetlerin varlığını ispat edemesek dahi rasyonel bir sonuca varmamız mümkündür.

 




Olayların nasıl meydana geldiğini anlamak için elimizde iki ihtimal vardır:

1- Maddeyi meydana getiren atomlar her doğal olayın sebebini teşkil ederler ve sonuçları doğururlar. (Örn. A atomuyla B atomunun birleşerek AB’yi meydana getirmesi)

2- Cisimler arasındaki fiziksel kuvvetler her doğal olayın sebebini teşkil ederler ve atomları hareket ettirerek sonucun ortaya çıkmasını sağlarlar. (Örn. Fiziksel kuvvetler A ve B atomlarını birleştirerek AB’yi meydana getirir.)

 Bu andan sonra insan aklının bir ürünü olarak felsefeyi ve vahyi karşılaştırmalı olarak ortaya koymak gerekiyor. Böylelikle ihtimalleri eleyerek evrenin gerçekte nasıl bir mekanizma ile işlediği sonucuna varabiliriz.

 İlk olarak bir bitki tohumunu ele alalım. Tohum bir sebep, ağaç ise bir sonuçtur. Sebep ve sonuçların nitelikleri arasında muazzam farklar vardır. Çünkü sebep son derece basit olmakla beraber sonuç mükemmeldir. Yukarıda sıraladığımız ihtimallerden ilkine dayanarak diyebiliriz ki tohum bir sebep olarak sonucu, yani ağacı meydana getirecekse eğer, tohumu meydana getiren atomların her birinin oluşturacakları ağacın biyokimyasını, morfolojisini, genetiğini ve fizyolojisini eksiksiz olarak biliyor olması gerekir. Atomların sonucu doğurmaları için gereken bilgiyle beraber aynı zamanda birbirleriyle koordineli olarak çalışmaları gerekir.

 Vardığımız sonuç tamamen irrasyonel(akıl dışı)’dir ve aynı zamanda sağ duyularımıza da aykırıdır, kabul edilmesi mümkün de değildir.

 Tohumu meydana getiren atomların ağacı doğuracak bilgi ve kabiliyetleri olamayacağından geriye diğer seçenek kalıyor. 2. seçeneğe göre atomlar biyokimya, genetik ve diğer tüm biyolojik bilgilerden yoksun olmakla beraber fiziksel kuvvetlerin etkisi ile hareket ederek doğal reaksiyonlarını gerçekleştirmekte ve ağacı meydana getirmektedir.

 1. seçenekte ki irrasyonel çıkarım 2. seçenekte de ortaya çıkmaktadır. Atomlara atfedemediğimiz bilgi ve kabiliyet bu defa fiziksel kuvvetlere atfedilmek zorunda kalmıştır. Bu durumda evrende var olduğunu kabul ettiğimiz 4 temel kuvvet; yer çekimi kuvveti, elektromanyetik kuvvet, atomu ayakta tutan güçlü ve zayıf nükleer kuvvetler ağacı meydana getirecek bütün biyolojik mekanizmaları bilmek ve atomları buna göre hareket ettirmek zorundadır. Kısacası sebepten, yani tohumdan ağacı meydana getirecek atomlara bu bilgiler doğrultusunda hareket kazandırmaları gerekmektedir.

 Net bir şekilde görüldüğü gibi 2. seçenekten yola çıkarak vardığımız sonuç da 1. seçenekte olduğu gibi irrasyoneldir ve sağ duyuya aykırıdır. Mantıksal çıkarımlarımız bize ne atomların ne de onları hareket ettirdiği varsayılan kuvvetlerin mükemmel bir sonucu (ağacı) yaratmasının mümkün olamayacağını göstermektedir.

 Tohum için verdiğimiz örnek basit bir kimyasal veya fiziksel olay için de aynen geçerlidir. Doğada cereyan eden günlük olaylardan edindiğimiz fizik, kimya, biyoloji ve matematik bilgileri sebepler, yani fiziksel kuvvetler veya atomlar tarafından bilinmelidir ki sonuçları doğurabilsin.

 Birer sebep olarak ne atomları ne de onları hareket ettirdikleri varsayılan fiziksel kuvvetlerin sonuçları yaratamayacağı sonucuna varıyorsak eğer, bu durumda David Hume’un varlığından kuşkulandığı fiziksel kuvvetlerin gerçekten de var olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü eğer var olsalardı bu durumda bu kuvvetlere bizim dahi anlamakta güçlük çektiğimiz fizik, kimya, biyoloji ve matematik bilgilerini atfetmemiz ve bunları bizden daha iyi bildiğini iddia etmemiz gerekecekti.

 Geldiğimiz noktada karşımıza çıkan iki temel soru şudur:

1- Atomları ve fiziksel kuvvetleri sebep olarak kabul etmiyorsak doğada sürekli cereyan eden sebep-sonuç zincirini nasıl açıklayacağız?

2- Deney yapmak yoluyla elde ettiğimiz akademik bilgileri nereden öğrenmekteyiz? Bu bilgilerin kaynağı nedir?

 Bu soruları ancak insan zihninin bir ürünü olan felsefeye alternatif olarak vahyi analiz etmekle cevaplamamız mümkündür. Şimdi bu ihtimallerin vahiy tarafından nasıl elendiğini ve çözümlendiğine bakalım.  

 

 Vahyin Çözümü:

Sebeplerin sonuçları yaratamayacağı gerçeği, bize yaratıcının sebepleri ve sebeplerle beraber sonuçları yarattığı sonucuna götürür. Vahiy bizlere maddenin temel parçacıklarını teşkil eden atom altı dünyadan, makro alemdeki gözlemlenebilir tabiat olaylarına kadar her şeyin Allah’ın emrine tabi olduğunu söyler:

 “Rabbinden ne yerde, ne gökte zerre kadar; ondan ne küçük ne büyük hiçbir şey kaçmaz.” [Yunus-61]

 Sebepler son derece basit, ancak sonuçlar tersi nispette mükemmel olduğundan, ne kadar sebep bir araya gelirse gelsin en küçük bir sonucu yaratmaktan acizdirler. Yani var olduğu zannedilen fiziksel kuvvetler ve atomların sonsuz kombinasyonu bir araya gelse bile en küçük bir sonucu dahi doğuramazlar:

 “Sizin Allah'ın dışında tapmakta olduklarınız -hepsi bir araya gelseler dahi- gerçekten bir sinek dahi yaratamazlar.” (Hac-73/74)

 David Hume’un kuşkulandığı üzere, vahiy cisimler arasındaki fiziksel kuvvetlerin gerçekten de hiç var olmadıklarını söyler:

 “Halbuki, onların bu hususta bir değer ifade eden hiçbir bilgileri yok. Sadece zanna, tahmine uyuyorlar. Zan, hakkı, hakikati, kesin bilgiyi ifade bakımından bir değer taşımaz.” [Necm-28]

 Ayet bize açık bir şekilde cisimlerin hareketlerinden sorumlu olduğunu düşündüğümüz 4 temel fiziksel kuvvetin sadece zandan, tahminden ibaret olduğunu söylemektedir. Bilimsel çalışmalarda bahsi geçen söz konusu kuvvetler sadece birer isimlendirmeden ibarettir ki bu günlük dilde iletişimi kolaylaştırmak amacıyladır. Gerçekte ise bütün doğa olayları her an durmaksızın Allah tarafından yaratılmakta ve idare edilmektedir:

 “Gökten yere kadar bütün işleri O düzenleyip yönetir.” [Secde-5]

 Dahası Allah sebep ve sonuçları bir arada yaratmayı durduracak olsa bu durumda atom altı parçacıklardan evrenin en uzak sınırına kadar her ne varsa onları ayakta tutacak bir güç de yoktur:

 “Doğrusu gökleri ve yerleri, yok oluvermelerinden Allah tutuyor. Andolsun ki eğer yok oluverseler, O’ndan başka kimse tutamaz onları. O, gerçekten çok halim, çok bağışlayandır.” [Fatır-41]

 Bu ayet aynı zamanda kuantum mekaniğinin varlık ile yokluk arasında gidip gelen atomların “an” diye tabir edilen en kısa zaman diliminde durmaksızın nasıl yaratıldıklarına da işaret eder.

 Doğal olayları deneylerle gözlemlemek suretiyle elde ettiğimiz bilginin kaynağının ne atomlar ne de fiziksel kuvvetler olmadığını, bilginin kaynağının Allah’tan geldiğini söyler vahiy:

 “Rabbim ilmiyle herşeyi kuşatmıştır. Hala tefekkür etmez misiniz?” [Enam-80]

 Geldiğimiz noktada sebeplerin sonuçları doğruyor gibi görünmesine karşın aralarındaki nitelik farkı nedeniyle sebeplerin hiçbir şekilde sonuçları yaratamayacağı gerçeğiyle karşılaşırız. Allah doğada cereyan eden olayları bir sebebe bağlı olarak yaratır. Örneğin tohumu bir sebep olarak kullanır ve sonuç olarak bitkiyi yaratır. Atomların bir araya gelerek karmaşık kimyasal bir reaksiyona katılmaları sebep, reaksiyon sonucunda oluşan yeni maddeler sonuçtur ki her ikisi de ayrı ayrı yaratılır.

 Kısacası sebep ve sonuçların her ikisi de ayrı ayrı yaratılırlar. Bununla beraber günlük yaşamda yüz binlerce, milyonlarca olay gözümüzün önünde cereyan ederken A sebebinin B sonucunu doğurduğunu söyleriz. Ancak bu söylem sadece farazidir, bilimsel dili kolaylaştırmak içindir.

 Sebep ve sonuçların yaratılması daima aynı şekilde cereyan ettiğinden bizler bunlara “Tabiat Kanunları” adını veririz. Vahiy bu noktada bize doğadaki olayların yaratılışında bir değişme olmadığını da söyler:

 “Allah'ın yaratışında değişme yoktur.” [Rum-30]

 İnsana bahşedilen özgür irade ise fiziksel kuvvetlere ve atomlara bağlı değil, Allah’ın iradesine tabidir. Zihnimizde bir şey yapmayı dilediğimizde o an insan bedenindeki fizyolojik olaylar yine Allah tarafından yaratılır:

 “Oku attığın zaman da sen atmadın, lakin Allah attı.” [Enfal-17]

 “O’nun alnından tutup denetlemediği hiçbir canlı yoktur." [Hud-56]

 Bu ayet aynı zamanda insan zihninin özgür iradesiyle tabiata mı hükmettiği, yoksa tabiatın mı insana hükmettiği şeklindeki “özgür irade-determinizm” problemini de çözümler.

 Sonuç olarak Batı felsefesinde büyük problemler olarak görülen felsefi ve bilimsel tartışmaların vahiy ekseninde ele alındığında kolaylıkla çözüme kavuşturulduğu görülür.

 Şehid M. Mutaharri’nin söylediği gibi;

Batıda büyük gürültülere sebep olan birçok felsefi kavram, İslami felsefenin önemsiz saydığı konular arasındadır. Batının çok büyük filozoflarından felsefi mesele olarak nakledilen şeylerin bize gülünç geldiğini, onların, ilahi konular içerisinde zorluklarla karşılaşıp halledemedikleri meselelerinde ölçütlerinin yanlış olduğunu görüyoruz.
 

 - Son -

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
 


 


Yukarı Çık

Ana Sayfa | Editör'ün Notu | Sözlük | Duvar Kağıtları | Linkler

 

instagram.com/ahmet.eksik

biyolojidunyasi@hotmail.com